Randevu, Teşhis ve Tedavi için İletişime Geçiniz.
Lenfoma halk arasında lenf kanseri diye bilinen, lenf bezlerinin kötü huylu tümörleridir. Lenf bezlerinin yanısıra dalak ve kemik iliği gibi organlara yayılım olabilir veya mide, barsak gibi organlardaki lenf dokusundan kaynaklanabilir. Asıl olarak lenfosit diye adlandırılan kan hücrelerinden köken alır. Kan ile ilişkili kanserlerin yarısından çoğunu lenfomalar oluşturur. Diğer kanserler içinde yaşamın uzatılması ve daha kaliteli yaşam sağlanması ve hastaların kurtarılmaları açısından daha fazla başarı elde edilmiş bir hastalıktır. Özellikle erken tanı aldıklarında hastaların çok büyük çoğunluğu tamamen bu hastalıktan kurtarılabilir.
Ülkemizde en sık 10 kanser içinde yer almaktadır. Erkeklerde yüzbin nüfusta 7.2, kadınlarda 5.3 kişide görülür. Tahminen yıllık 5,000’den fazla yeni tanı alan lenfomalı hasta olması beklenmektedir
Lenfomalar Hodgkin (HL) ve Hodgkin-dışı lenfomalar (non-Hodgkin lenfoma; NHL) adı altında iki ana gruba ayrılır. Aralarında klinik yaklaşım olarak benzerlikler bulunmakla birlikte orijin itibarıyla farklı hastalıklardır. Hodgkin lenfoma aynı zamanda Hodgkin hastalığı olarak da bilinir ve bu hastalığı 1800’lü yıllarda ilk kez tarif eden Thomas Hodgkin adlı İngiliz hekimin adı ile anılır. Tüm lenfomalı hastaların %15’ini Hodgkin lenfomalar oluşturur, geri kalan büyük çoğunluğu non-Hodgkin lenfomalardır. Günümüzde lenfoma dendiğinde genellikle non-Hodgkin lenfomalar kastedilmektedir.
Hodgkin hastalığının belirtileri, tanısı, evrelemesi ve tedavisi non-Hodgkin lenfoma ile benzerdir. Ancak iki ana lenfoma türü arasında önemli farklılıklar da vardır. Tedavide kullanılan ilaç ve şemalar, veriliş zamanları farklıdır. Ayrıca yaş dağılımı açısından da farklılık gösterir; Hodgkin hastalığı genç yetişkinlerde ve ileri yaş hastalarda olmak üzere iki ayrı yaş grubunda daha sıklıkla görülür. Erkeklerde de daha sıktır. Hastalığın genel seyri non-Hodgkin lenfomalara nazaran daha iyidir. Hastaların büyük çoğunluğu uygun tedaviyle iyileşmektedir.
Non-Hodgkin lenfomalar B lenfositik ve T lenfositik lenfomalar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. B lenfomalar non-Hodgkin lenfomaların %90’ını oluştururlar. Her iki grubun ayrıca yavaş ilerleyen (düşük dereceli, indolent), hızlı ilerleyen (orta dereceli, agresif) ve çok hızlı ilerleyen (yüksek dereceli, çok agresif) lenfomalar olmak üzere alt tipleri mevcuttur. Her alt tip farklı bir şekilde tedavi edilir ve prognozları farklıdır.
Lenfomaların her iki tipinde de en sık görülen belirti boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız büyümesidir. Hastalar genellikle önce antibiyotik tedavisine alınırlar; tedaviye rağmen geçmeyen lenfadenopatiler mutlaka biyopsi ile değerlendirilmelidir. Lenfadenopatiler göğüs kafesi veya karın içinde de olabilir ve buralarda çok büyümeleri halinde basıya bağlı semptom da verebilirler.
Daha nadiren hastaların %5-10’unda lenfatik dokular dışında organ tutulumları ve buna bağlı semptomlar da olabilir; buna ekstranodal tutulum adı verilir.
Hastalarda ayrıca nedeni bilinmeyen ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, kaşıntı gibi belirtiler olabilir. Bunlardan ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı B semptomu olarak adlandırılır ve bu hastalarda daha kötü prognozun habercisi olabilir. Bu şikayetler nonspesifik olarak grip veya üst solunum yolu hastalıkları gibi durumlarda da görülebilir; uygun tedavi ile düzelmemeleri durumunda altta yatan sistemik bir hastalık olasılığı araştırılmalıdır. Bu şikayetleri olan pek çok kişi lenfoma değildir; ancak bir doktora başvurarak sebebini ortaya çıkarmak gereklidir.
Lenfomaların nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Hastaların büyük çoğunluğunda herhangi bir risk faktörü mevcut değildir. Yapılan çeşitli epidemiyolojik çalışmalarda bazı virüslerin bazı lenfoma alt tipleri ile ilşkili olabileceği öne sürülmüştür. Örneğin Hodgkin hastalığında Ebstein Barr virüsünün (EBV) hastaların yarısında birlikte bulunduğu gösterilmiştir; ancak bire bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmamaktadır. Ancak Afrika’da endemik olan Afrika tipi Burkitt lenfomada (çok agresif NHL tipi) EBV’nin etyolojideki rolü daha belirgindir. Yine özellikle Japonya’da endemik olan HTLV1 virüsünün bir tür T lenfomaya sebep olabileceği gösterilmiştir. Ayrıca HIV-AIDS hastalarının normalden 100 kat artmış lenfoma riski taşıdığı, özellikle primer beyin lenfoması riskinin arttığı, bilinmektedir.
Lenfoma gelişiminde azalmış immün sistemin rolü olduğu, transplant yapılıp immün sistemi baskılanmış hastalarda lenfoma insidansının arttığının gösterilmesi ile de net olarak ortaya konmuştur. Bu tür lenfomalar genellikle EBV infeksiyonu ile ilişkili olup posttransplant lenfoproliferatif hastalıklar da denmektedir.
Virüsler dışında bazı bakteriler de lenfomaya sebep olabilmektedir; Helikobakter pilori adlı bir bakterinin mide ülserleri yaptığı ve midede MALT lenfoma denen bir tür yavaş ilerleyen Hodgkin-dışı lenfomaya sebep olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Hatta bazı erken evre hastalarda H. Pilori eradikasyonunun lenfomayı gerilettiği gösterilmiştir.
Kesin olmamakla birlikte, bazı kimyasallara maruz kalan kişilerde, organofosfat veya fenoksiasit türü pestisidlere maruz kalan çiftçilerde lenfoma insidansının arttığını ileri süren raporlar vardır. Ancak bu grup hastalarda kesin bir sebep-sonuç ilişkisi gösterilememiştir.
Öncelikle iyi bir hikaye ve fizik muayene gereklidir. Şüphelenilen hastalarda bütün lenf nodu bölgeleri, boyun, her iki aksilla, inguinal bölgeler ve tonsiller muayene edilmelidir. Ardından tanısal işlemlere başvurulmalıdır. Bunlar bazı kan tetkikleri, görüntüleme yöntemleri ve biyopsidir.
Lenfomalarda kesin tanı biyopsi ve histopatolojik inceleme ile konur. Antibiyotik tedavisine rağmen küçülmeyen, çapı 1 cm üzerinde veya zamanla büyüyen lenf bezeleri bütün olarak çıkarılmalıdır. Bazı hastalarda lenf bezleri palpasyonla ele gelmeyebilir, toraks veya abdomende yerleşik olabilir. Bu durumda mediastinoskopi veya laparoskopi/laparatomi ile biyopsi yapılabilir.
Biyopsi materyalinde histopatolojik inceleme yapılarak tanıya varılır. Ancak ayrıntılı alt gruplama ve tipleme yapılabilmesi (immünfenotipleme) için bütün hastalarda immünhistokimyasal boyamalar gereklidir. Seçilmiş vakalarda kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi yapılmışsa sitogenetik analiz gerekli olabilir.
Hastalık tedavisi yaygınlığına göre farklılıklar gösterir; buna göre prognoz da farklıdır. Erken tanı ile hastalığın yaygınlaşmadan fark edilmesi tedaviyi kolaylaştıracaktır. İleri evre hastalarda da tedavi ile tam iyileşme mümkün olmasına rağmen başarı oranları çok daha düşüktür. O nedenle hastalarda gecikilmeden erken tanı konulabilmesi çok önemlidir.
Hastalığın yaygınlığının belirlenmesi işlemine evreleme denir. Bu amaçla tutulan lenf bezi sayısı, yerleşim yerleri ve başka organlarda tutulum olup olmadığına bakılır. Kan tetkikleri, görüntüleme yöntemleri ve kemik iliği incelemesi evreleme için kullanılan yöntemlerdir. Bu amaçla bilgisayarlı tomografi (BT) ve pozitron emisyon tomografisi (PET) yapılmalıdır.
Lenfoma tanısı konan her hastaya mutlaka hastalığın kemik iliğine yayılımı olup olmadığının belirlenmesi için kemik iliği aspirasyonu ve biopsisi de yapılmalıdır. Çok erken evre hastalarda kemik iliği incelemesine gerek olmayabilir.
Lenfomalarda Ann Arbor evreleme sistemine göre 4 klinik evreden söz edilir: Evre I ve II erken evre sınırlı hastalığı, III ve IV ise ilerlemiş yaygın hastalığı gösterir. B semptomlarının olması B, olmaması A olarak değerlendirilir. Hastalığın lenf bezlerinden lenfatik sistem dışında bir tek organa sınırlı olarak yayılması durumunda “ekstranodal” anlamına gelen E ifadesi kullanılır. Ekstranodal tutulum Hodgkin lenfomada hemen hemen hiç görülmezken, Hodgkin-dığı lenfomalarda görülebilir ve kötü prognoz göstergesidir. Ayrıca dalak tutulumu olması halinde S ifadesi kullanılır (İngilizce “spleen” kelimesinden gelir).
Evreleme şöyle yapılır:
• Evre 1: Diyaframın üst veya altında tek taraflı olmak üzere bir lenf bezi bölgesinde hastalık vardır.
• Evre 2: Diyaframın üstünde veya altında tek taraflı olmak üzere birden fazla lenf bezi bölgesinde hastalık vardır.
• Evre 3: Diyaframın hem üstünde hem de altındaki bölgelerde lenf bezi tutulumu vardır.
• Evre 4: Lenf bezi tutulumu dışında karaciğer, kemik, kemik iliği, deri, beyin, akciğer gibi diğer doku ve organlarda da hastalık yayılımı vardır.
Hodgkin hastalığı nodüler lenfositten baskın tip ve klasik Hodgkin hastalığı olarak iki gruba ayrılır. Klasik Hodgkin hastalığı hastaların çok büyük bir çoğunluğunu oluşturur ve 4 farklı alt grubu vardır: Nodüler sklerozan, karışık hücreli (mixed cellular), lenfositten zengin ve lenfositten fakir. Bu alt grupların hepsinin tedavisi aynıdır.
Non-Hodgkin lenfomalar için yıllardır çok farklı sınıflama sistemleri geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Uluslararası “Working” formülasyonu (IWF) sisteminde lenfomalar düşük, orta ve yüksek dereceli olarak 3 ana grupta toplanmıştır. Halen klinik olarak düşük, orta ve yüksek olarak derecelendirme yapılmaktadır.
REAL klasifikasyonu 1994’te ortaya atılmş olup bu sistemde lenfomanın kaynaklandığı hücre tipine göre B veya T hücreli olarak sınıflandırma yapılmaktadır. En son kabul edilen Dünya Sağlık Örgütü (WHO) klasifikasyonu, REAL sisteminin modifikasyonudur.
B hücreli lenfomalar non-Hodgkin lenfomaların %90’ını oluştururlar. B hücreli non-Hodgkin lenfomaların 14 farklı çeşidi vardır. Bunlardan diffüz büyük B hücreli lenfoma (orta dereceli, agresif tip) ülkemizde en çok görülen lenfoma tipidir. Mantle hücreli lenfoma diğer bir agresif B hücreli lenfomadır. Yavaş seyirli indolent lenfomalardan folliküler lenfoma batı ülkelerinde sık görülmesine rağmen ülkemizde daha nadir görülmektedir. Diğer sık görülen düşük dereceli B lenfomalar arasında küçük lenfositik lenfoma/kronik lenfositik lösemi, marjinal zon B hücreli lenfoma/MALT lenfomalar sayılabilir.
Agresif lenfomaların çoğunluğunda daha yoğun bir tedavi ile tam iyileşme sağlanabilmektedir. Bu tür lenfomaların tanıdan hemen sonra tedavi edilmeleri gereklidir ve amaç tam iyileşme sağlanmasıdır. Yavaş büyüyen indolent lenfomalarda ise acil tedavi gerekli değildir. Bu tür lenfomalarda tam iyileşme sağlanamamakla birlikte, hastalar uygulanan tedavilerle, hatta bazen tedavisiz bekle-gör politikasıyla, uzun yıllar yaşayabilmektedir.
Hodgkin hastalığı ve non-Hodgkin lenfomaların tedavileri kullanılan ilaçlar açısından farklılıklar gösterir. Bunun dışında yaklaşımlar benzerdir.
Tedavi planlanırken pek çok faktör birlikte değerlendirilmelidir. Lenfomanın alt grubu, kaynaklandığı hücre tipi (B veya T hücreli), lenfomanın derecesi, hastalığın evresi, ekstranodal tutulum olup olmaması, hastanın yaşı ve genel sağlık durumu ve semptomatik olup olmaması göz önünde bulundurulmalıdır. Hodgkin hastalığının erken evrelerinde tek başına radyoterapi yeterli olabilirken, non-Hodgkin lenfomanın tedavisinde radyoterapi tek başına kullanılmaz; kemoterapi tek başına veya radyoterapi ile birlikte yapılabilir. B hücreli non-Hodgkin lenfomalarda biyolojik bir monoklonal antikor olan rituksimab kemoterapi ile kombine edilmektedir.
Hodgkin hastalığının tedavisinde amaç tam şifa sağlanmasıdır. Erken evrelerde tek başına radyoterapi uygulanabilir. Hastalık daha ileri evrede ise kombine kemoterapi şemaları uygulanmalıdır. Günümüzde adriamisin, bleomisin, vinblastin ve dakarbazin’den oluşan ABVD kombinasyonu standart tedavidir. Erken evrede uygun tedavi ile %80’ lere ulaşan şifa şansı ileri evrelerde de daha düşük olmakla birlikte devam etmektedir.
Otolog kök hücre nakli sonrası brentuximab vedotin isimli bir anti-CD30 kimerik monoklonal antikor tedavide başarıyla kullanılmaktadır.
Yavaş seyirli indolent non-Hodgkin lenfomalarda hastaya tedavi verilmeden takip edilebilir; bu yaklaşıma “bekle gör” yaklaşımı adı verilir. Bu hastalarda tedavi için hastalık semptomatik hale gelinceye kadar beklenebilir. Tedavi gerektiği zaman genellikle kombinasyon kemoterapisi uygulanır. Seçenekler rituksimab + siklofosfamid, adriamisin, vinkristin ve prednizon (R-CHOP) kombinasyonu veya tek ajan kullanılacaksa fludarabin olabilir. Radyoterapi semptomatik hastalarda palyasyon amacı ile kullanılabilir. İndolent lenfomalarda tam şifa elde edilememesine rağmen tedavi başarısı çok iyidir.
Agresif non-Hodgkin lenfomalarda ise amaç tam şifa elde edilmesidir. Erken evrelerinde 3–4 siklus R-CHOP kemoterapisi sonrasında radyoterapi ile tedavi yapılabilir; ancak 6 kür kemoterapi standart kabul edilebilir. Lenf nodu kitlesinin 7 cm üzerinde olması halinde “bulky” hastalık kabul edilir; bu durumda da kemoterapi bitiminde konsolidasyon amaçlı tutulan alana radyoterapi verilebilir. Günümüzde agresif non-Hodgkin lenfomalı hastaların %50–60’ ında kombine kemoterapi ile tam şifa elde edilebilmektedir.
İlk tedavi sonrasında nüks eden hastalarda Hodgkin hastalığı ve non-Hodgkin lenfomalarda tedavi aynıdır. Hastalardan kök hücre toplanarak yüksek doz kemoterapi sonrası bu kök hücreleri tekrar hastaya vermek şeklinde yapılan otolog periferik kök hücre transplantasyonu uygulanması gereklidir. Bunun uygulanamadığı durumlarda kurtarma kemoterapileri yapılabilir; ancak sonuçlar yüz güldürücü değildir.
Son yıllarda biyolojik ajanlarla tedavi giderek ön plana çıkmaktadır. Küçük molekül inhibitörler denen ibrutinib, copanlisib, duvelisib, idelalisib ve venotoclax lenfoma tedavisinde yer almaktadır. Ancak bu ilaçlar R-CHOP sonrası nüks eden ve kök hücre nakline uygun olmayan hastalarda daha sıklıkla kullanılırlar.
Son yıllarda immünoterapi özellikle Hodgkin lenfoma tedavisinde kök hücre nakli sonrası başarıyla kullanılmaktadır. Bu amaçla nivolumab (Opdivo) veya pembolizumab (Keytruda) ile yapılmış başarılı çalışmalar vardır.
Haznedaroğlu İC, Üstündağ Y, Benekli M, Savaş MC, Safalı M, Dündar SV. Isolated gingival relapse during complete hematological remission in acute promyelocytic leukemia. Acta Haematologica 1995;93:54-55.
Benekli M, Savaş MC, Haznedaroğlu İC, Dündar SV. Two cases of extramedullary acute promyelocytic leukemia. Cancer 1995;76:151-152.
Benekli M, Savaş MC, Güllü İH, Kadayıfçı A, Akpek G, Kars A, Güler N, Kansu E, Tekuzman G, Fırat D. Tumor lysis syndrome following single-dose mitoxantrone. Chemotherapy 1995;41:470-472.
Haznedaroğlu İC, Benekli M, Dündar S. Thrombopoietin, megakaryocytopoietic cytokines and reactive versus clonal megakaryocytopoiesis: An enigma complex. Blood 1996;87:1654.
Benekli M, Güllü İH, Savaş MC, Kadayıfçı A, Altundağ MK, Tekuzman G, Fırat D. Acute tumor lysis syndrome following intrathecal methotrexate. Leukemia&Lymphoma 1996;22:361-363.
Benekli M, Savaş MC, Haznedaroğlu İC, Dündar SV. Granulocytic sarcoma in acute promyelocytic leukemia. Leukemia&Lymphoma 1996;22:183-186.
Benekli M, Büyükaşık Y, Haznedaroğlu İC, Savaş MC, Özcebe Oİ. Chronic lymphocytic leukemia presenting as acute urinary retention due to leukemic infiltration of prostate. Annals of Hematology 1996;73:143-144.
Haznedaroğlu İC, Savaş MC, Benekli M, Güllü İH, Dündar SV. The significance of megakaryocytopoietic cytokines and thrombopoietin in immune thrombocytopenic purpura: A hypothesis. New Zealand Medical Journal 1996;109:389.
Savaş MC, Benekli M, Haznedaroğlu İC, Dündar SV. Bulky plasmacytoma of the skull with intracranial involvement. American Journal of Hematology 1997;54:173.
Benekli M, Savaş MC, Haznedaroğlu İC. Extramedullary acute promyelocytic leukemia. Cancer 1997;80:518-519.
Haznedaroğlu İC, Savaş MC, Benekli M, Sayınalp NM, Özcebe Oİ, Dündar S. Acute lymphoblastic leukemia occurring in a case of chronic lymphocytic leukemia. Hematology 1997;2:87-89.
Benekli M, Akpek G, Güllü İH, Ruacan Ş, Barışta İ, Ayhan A, Tekuzman G, Fırat D. Small intestinal perforation in a patient with Hodgkin’s disease. Journal of Clinical Gastroenterology 1997;25:699-701.
Haznedaroğlu İC, Savaş MC, Benekli M. Renin-like activity in leukemic blast cells: An initial clue for a local renin-angiotensin system in the bone marrow. Annals of Hematology 1997;75:69-70.
Haznedaroğlu İC, Büyükaşık Y, Benekli M, Güllü İH. Real-Working classification of lymphoid neoplasms: The golden prefix. Journal of National Cancer Institute 1997;89:1546.
Barışta İ, Benekli M, Tekuzman G. Amyloidosis in Hodgkin’s and Castleman’s diseases. Annals of Oncology 1999;10:998-999.
Haznedaroğlu İC, Benekli M, Ozcebe O, Savaş MC, Güllü İH, Dündar SV, Kirazlı Ş. Serum L-selectin and P-selectin levels in lymphomas. Haematologia 2000;30:27-30.
Benekli M, Anderson B, Wentling D, Bernstein S, Czuczman M, McCarthy PL. Severe respiratory depression after dimethylsulphoxide-containing autologous stem cell infusion in a patient with AL amyloidosis. Bone Marrow Transplantation 2000;25:1299-1301.
Benekli M, Xia Z, Donohue KA, Ford LA, Pixley LA, Baer MR, Baumann H, Wetzler M. Constitutive activity of signal transducer and activator of transcription (STAT) 3 protein in acute myeloid leukemia (AML) blasts is associated with short disease-free survival. Blood 2002;99:252-257.
Haznedaroglu IC, Goker H, Turgut M, Buyukasik Y, Benekli M. Thrombopoietin as a drug: biologic expectations, clinical realities, and future directions. Clinical and Applied Thrombosis Haemostasis 2002;8:193-212.
Benekli M, Baer MR, Baumann H, Wetzler M. Signal transducer and activatorof transcription proteins in leukemias. Blood 2003;101:2940-2954.
Benekli M, Hahn T, Shafi F, Qureshi A, Alam AR, Czuczman MS, Bernstein ZP, Chanan-Khan AA, Becker JL, McCarthy PL Jr. The effect of rituximab on peripheral blood stem cell mobilization and engraftment kinetics in non-Hodgkin lymphoma patients. Bone Marrow Transplantation 2002;32:139-143.
Benekli M, Hahn T, Wong C, Moysich KB, Hyland A, Michalek AM, Alam A, Baer MR, Bambach B, Czuczman MS, Wetzler M, Becker JL, McCarthy, Jr PL. A prognostic model for prolonged event-free survival after autologous or allogeneic blood or marrow transplantation for relapsed and refractory Hodgkin’s disease. Bone Marrow Transplantation 2005;35:557-566.
Benekli M, Hahn T, Williams BT, Cooper M, Roy HN, Wallace P, Stewart C, Bambach B, McCarthy, Jr PL. Muromonab-CD3 (Orthoclone OKT3®), methylprednisolone and cyclosporine for acute graft-versus-host disease prophylaxis in allogeneic bone marrow transplantation. Bone Marrow Transplantation 2006;38:365-370.
Yildiz R, Coskun U, Kapucu O, Kaya AO, Akdemir UO, Benekli M, Buyukberber S. F-18 FDG uptake due to Acinetobacter infection causing misinterpretation of treatment response in a lymphoma patient. Clinical Nuclear Medicine2007;32:471-473.
Benekli M, Smiley S, Younis T, Czuczman MS, Hernandez-Ilizaliturri F, Bambach B, Battiwalla M, Padmanabhan S, McCarthy, PL Jr, Hahn T. Intensive conditioning regimen of etoposide (VP-16), cyclophosphamide and carmustine (VCB) followed by autologous hematopoietic stem cell transplantation for relapsed and refractory Hodgkin's lymphoma. Bone Marrow Transplantation 2008;41:613-619.
Berk V, Yildiz R, Akdemir UO, Akyurek N, Karabacak NI, Coskun U, Benekli M. Disseminated extranodal NK/T-cell lymphoma, nasal type, with multiple subcutaneous nodules: Utility of 18F-FDG PET in staging. Clinical Nuclear Medicine 2008;33:365-366.
Yaman E, Benekli M, Coskun U, Sezer K, Ozturk B, Kaya AO, Yildiz R, Uluoglu O, Buyukberber S. Intrasellar plasmacytoma: an unusual presentation of multiple myeloma. Acta Neurochirurgica (Wien) 2008;150:921-924.
Yaman E, Ozturk B, Erdem O, Gokcora N, Coskun U, Uluoglu O, Benekli M. Histiocytic sarcoma: PET-CT evaluation of a rare entitiy. Annals of Nuclear Medicine 2008;22:715-717.
Benekli M, Baumann H, Wetzler M. Targeting signal transducer and activator of transcription signaling pathway in leukemias. Journal of Clinical Oncology2009;27:4422-4432.
Demirci U, Büyükberber S, Yılmaz G, Oztürk B, Akyürek N, Yıldız R, Tonyalı O, Coşkun U, Benekli M. Coexistence Hodgkin's lymphoma and colonic adenocarcinoma: a case report. Medical Oncology 2010;27:62-64.
Seker M, Bilici A, Ustaalioglu BO, Yilmaz B, Ozturk B, Unal A, Dane F,Ozdemir NY, Elkiran ET, Kalender ME, Gumus M, Benekli M. Clinicopathologic features of the nine patients with primary diffuse large B cell lymphoma of the breast. Archives of Gynecology and Obstetrics 2011;284(2):405-409.
Uner A, Akyurek N, Saglam A, Abdullazade S, Uzum N, Onder S, Barista I, Benekli M. The presence of Epstein-Barr virus (EBV) in diffuse large B-cell lymphomas (DLBCLs) in Turkey: special emphasis on 'EBV-positive DLBCL of the elderly'. APMIS 2011;119(4-5):309-16.
Cetin B, Benekli M, Bulutay P, Akyurek N, Cura E, Coskun U, Buyukberber S. Sister Mary Joseph's nodule as a rare sign of lymphoma. International Journal of Hematology 2011;94(2):209-212.
Akyurek N, Uner A, Benekli M, Barista I. Prognostic significance of MYC,BCL2, and BCL6 rearrangements in patients with diffuse large B-cell lymphoma treated with cyclophosphamide, doxorubicin, vincristine, and prednisone plus rituximab. Cancer 2012 Sep 1;118(17):4173-83.
Demirci U, Ozdemir N, Benekli M, Babacan NA, Cetin B, Baykara M, Coskun U, Zengin N, Buyukberber S. Lymphoproliferative disorders in multiple primary cancers. Asian Pacific Journal of Cancer Prevention 2012;13(1):383-6.
Cetin B, Benekli M, Akyurek N, Senturk S, Koklu H, Karakus E, Coskun U, Buyukberber S. Isolated primary lymphomatoid granulomatosis of central nervous system. Indian Journal of Hematology and Blood Transfusion 2013;29(1):39-42.
Mehmet K, Sener C, Uyeturk U, Seker M, Tastekin D, Tonyali O, Balakan O,Yazici OK, Urakci Z, Isikdogan A, Ozdemir N, Inal A, Kaplan MA, Suner A, Dal S,Uncu D, Gumus M, Boruban MC, Oksuzoglu B, Ayyildiz O, Benekli M. Treatment modalities in primary gastric lymphoma: the effect of rituximab and surgical treatment. A study by the Anatolian Society of Medical Oncology. Contemporary Oncology (Pozn) 2014;18(4):273-8.
Aytekin A, Ozet A, Bilgetekin I, Ogut B, Ciltas A, Benekli M. A metastatic histiocytic sarcoma case with primary involvement of the tonsil. Journal of Cancer Research and Therapeutics 2020 Apr-Jun;16(3):665-667.
Copyright @2020 Her Hakkı Saklıdır. Site içerisindeki görseller ve dökümanlar kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Reklamfoni